Terlemenin fizyolojisi Vucut Isısı Ateş ve Terleme arasındaki ilişki.

Sevgili okurlar uzun bir yazı ile karşı karşıyasınız.. Telemeyi,  el terlemesini reflex veya kompansatuvar terlemeyi anlamak için sabırla bu bilimsel yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum.

VÜCUT ISISI -ISI DÜZENLENMESİ VE ATEŞ

Vücudun iç kısmının,ateşli bir hastalık haricinde daima sabit kalır.Günlük dağişimler 0.6 0C yi aşmaz.Nitekim bir şahıs kuru havada çıplak olarak 12.7 oC gibi düşük veya 60 oC kadar yüksek br ısıya iç ısısı hemen hemen sabit kalarak dayanabilmektedir.Demekki ücut ısısını kontrol eden mekanizmalar gayet güzel işleyen bir denetim sistem oluşturmaktadır.Bu bölümde bu sistemin sağlık ve hallerindeki işleyişini gözden geçirecegiz.

Vücut İçi ve Vücut Yüzeyi Isısı. Vücut ısıs bahis konusu olduğunda derinn veya hemen derinin altındaki dokularun değil genellikle vücudun iç ısısı kastedilmektedir. İç ısı çok dakik bir şekilde düzenlenmiş olup normalde ortalamadan 0.6 oC den fazla sapmalar göstermez. Buna karşılık yüzey ısısı, çevre ısısı ile ilişkil olarak düşer veya yükselir.

Vücut ısısının düzenlenmesinden bahsedilirken hemen daima iç ısı kastedilmektedir; deriden çevreye ısı kaybında bahsolunduğunda genellikle yüzey ısısı kastedilecektir ve nihayet vücutta depolanan toplam ısı miktarı hesaplamak istenirse “ortalama vücut ısısında” faydalanılacaktadır.Ortalama vücut ısısı aşağıdaki formülden yaklaşık olarak hesaplanabilir.

Ortalama ısı:0.7 iç ısı +0.3 yüzey ısı

Normal Vücut Isısı: Normal vücut ısısından bahsedilirkentek bir ısı değerini normal addedilemeyeceği bilinmelidir zira birçok normal şahısta yapılan ölçümlerde , 36 oC iel 37oC arasında değişen normal değerler elde edilmiştir. Rektal ölçümler, ağızdan alınan ısıya kıyasla 0.6 oC daha yüksek değerler verir. Ortalama normal ısı genellikle ağızdan 37 oC ; rektal ısı ise 0.6 oC daha yüksek kabul edilir, vücut ısısı az çok hareker ve çevre ısıs ile de değişir. Çünkü ısı düzenleme mekaniszmaları %100 etkili değildir. Ağır vücut hareketlerinden sonra rektal ısı 38 oC ila 40 oC ye kadar yükselebilir. Diğer taraftan vücut aşırı soğuğa maruz kalınca rektal ısı 36 oC den çok daha aşağılara düşer.

Vücutta Biriken Isının Vücut Isı Ölçümü ile İlişkisi-Dokuların Spesifik Isıları: Bir cismin ısısı, o cismin moleküllerinin kinetik aktivitesinin ölçümüdür, bu da o cisimde depolanmış ısı ile orantılıdır. Demek ki vücut ısısı vücutta birikmiş ısı ile direkt orantılıdr. Vücutta kilo başına biriken her 0.83 Kalori için ortalama olarak vücut ısısı 1 artar. Diğer bir deyimle dokuların spesifik ısısı 0.83 Kal/Kg/C olarak derecedir. 70 kiloluk bir erkekele vücut ısısının 1oC veya 1.8o F yükseltmek için yaklaşık 50 kalorilik bir ısı vücuda ilave edilmelidir.  (Yanlış anlaşılmasın 500 kalori alınca vucut ısısı 10 derece artmaz, vucut her an ısı kaybediyordur + vucut ısı regülasyonu fazla ısı ve kaloriyi kaybedeme ise depolayarak “Yağ veya glikojen halinde” vucut ısısını dengede tutar.. )

ISI YAPIMI İLE ISI KAYBI ARASINDAKİ DENGE

Metabolizmanın bir yan ürünü olarak vücutta devamlı olarak ısı oluşmakta ve aynı zamanda devamlı olarak ısı çevreye kaybedilmemektedir. Vücutta oluşan ısı miktarı ısı kaybına tamamen eşit ise o kişide ısı dengesi mevcuttur denilebilir. Fakat bu ikisi arasında dengesizlik varsa gerek vücutta depolanan ısı gerek vücudun ısı derecesi ya yükselir ya da azalmaya meyleder.

Vücutta ısı yapımını etkileyen faktörler özetle:

1-Vücutta bütün hücrelerin bazal metabolizma hızı

2-Vücut aktivetesi veya titreme sonucu meyabolizmada artış

3- Hücrelere tiroksinin etkisiyle metabolizmanın süratlenmesi

4-Vücut hücrelerinde ısının artması sonucu metabolizmaın artması

ISI KAYBI

Vücuttan ısının değişik yollarla kaybedilir. Bunlar arasında ışınlanma, iletme ve buharlaşma sayabiliriz. Bunun yanında havanın kanveksiyon oayı da iletme ve buharlaşma yolu ile ısı kaybında önemli bir yer tutar.  Ayrıca bu değişik mekanizmaların herbiri ile ısı kaybı atmosferik koşullarla da ilişki gösterir.

Işınlanma (Radyasyon): Normal oda ısısında çıplak kişi total kaybının yaklaşık %60 ını ısınlanma ile kaybeder.

Işınlanma ile ısı kaybı, bir tür elektromanyetik dalgalar oaln, kızılötesi (infrared) ışınlar şeklinde ısının kaybedilmesidir. Vücuttan ışınlanan kızıl ötesi ışınların büyük çoğunluğu 5 ila 20 mikron dalga boyu uzunluğundadır, buda görünen ışığın dalga boyu uzunluğundan ila 10 ial 30 misli fazladır.Kainattaki bütün kütleler eğer mutlak sıfır derecede değillerse, bu tür ışın yayar. Demek ki insan vücudu bütün yönlere ısı ışınları göndermektedir. (Isı kameraları bu dalga boylarını görme prensibine göre tasarlanmışlardır.) Buna karşılık duvarlardan ve diğer cisimlerden de vücudu doğru ısı ışınları yayılmaktadır. Eğer vücudun ısısı çevre ısısından yüksekse vücuttan ışınlalanan ısı miktarı vücuda ışınlanan kıyasla daha yüksektir. Zaten mutad olan durum budur. Fakat bazen özellikle yaz aylarında çevre ısısı vücut ısısını aşar ve bu koşullarda vücudun aldığı ısı ışınlara vücuddan yayılana kıyasla daha fazla olur.

Işınlanma ile ısı kaybı:(1) Vücut yüzeyini ısısı ile (2) Ortalama çevre ısısının arasindaki farkın 4. kuvveti ile direkt ilişkili oalrak değişir. Dolayısıyla vücut çevresindeki bütün koşullar o dönemde kesin olarak bilinmiyorsa vücuttan kaybedilen ısının ne miktarının ışınlama ile kaybedildiği hassas bir şekilde hesaplanmaz.

İletim (Kondüksiyon): Ekseriya insan vücudu yüzeyinden iskemle, karyola gibi diğer cisimlere direkt iletim ile kaybedilen ısının miktarı çok azdır. Çıplak olarak bir iskemleye oturulduğunda vücuttan ısı süratle iskemleye iletiilir ve birkaç dakika sonra iskemlenin ısısı vücut ısısna yükselir; bundan sonra iskemle daha fazla ısı kaybını önleyen bir izolsyon cismi rolü oynar .Dolasıyla diğer cismlere iletim ile kaybedilen ısı toplam ısı kaybının küçük bir yüzdesini oluşturmaktadır.

Diğer taraftan normal koşullarda dahi iletim ile havaya ısı kaybı total ısı kaybının önemli bir oranını teşkil eder .Bu arada ısının hakikaten moleküler hareketın kinetik enerjisi olduğunu hatırlatalım;deriyi meydana getiren moleküllerinin vibrasyon hareketi deri ile direkt temas halinde ki hava moleküllerinin de hareket hızını artırır. Fakat deri ile direkt temas eden havanın ısısı deri ısısına ulaşınca artık herhangi bir ısı alışverişi olmaz.

Demekki deriden havaya ısı iletimi kendi kendine sınırlayan bir olaydır. Ancak deri ile temastaki hava uzaklaşır ve yerine yeni ve soğuk hava gelirse ısı kaybı devam eder; bu olaya konveksiyon adi verilir.

Konveksiyon: Havanın hareketi konveksiyon olarak tanınır ve vücuttan konveksiyon hava akımları ile kaybedilen ısıya ekseriyetle “Konveksiyon ısı kaybı ” adı verilir. Hakikatte ısı önce havaya iletilmeli ve daha sonra konveksiyon akımları ile uzaklaştırılmalıdır.

Vücut çevresinde az bir miktar konveksiyon daima meydana gelmektedir. Zira deriye yakın bulunan hava tabakasının ısıdıkça yükselmeğe meylettiği bilinmektedir. Dolasıyla rahat bir odada hiçbir hava cerayanı olmasa dahi çıplak olarak oturan bir kişi yine de vücut ısısının yaklaşık %2 sini önce havaya daha sonra da konveksiyonlar vücut uzağına ileterek kaybetmektedir.

Rüzgarın Soğutucu Etkisi: vücut rüzgara maruz kalınca deriye yakın hava kısmı normalden çok daha süratli bir şekilde yenilenir ve konveksiyonla ısı kaybı da bununla birlikte artar. Düşük hızlarda rüzgarın soğutucu etkisinin rüzgarın hızının kare kökü ile yaklaşık bir orantılıdır.  Örneğin satte 4 millik bir rüzgarın sağutucu etkisi saatte bir millik bir rüzgara kıyasla yaklaşık 2 misli daha fazladır. Buna ragmen rüzgar hızı saatte birkaç milin ötesine çıktığında fazla bir ilave soğutucu etki görülmez.

Rüzgar deriyi bizzat havanın derecesine eşit bir şekilde soğuttuğundan rüzgarın hızı ne olursa olsun ısı kaybı fazla artmamaktadır. Buna karşılık ısının vücudun içinden deriye nakil hızı ısının kayıp hızını saptayan faktörü teşkil etmektedir.

Suda Vücuttan ve Konveksiyon İle Isı Kaybı: Suyun spesifik ısısı havaya kıyasla birkaç bin misli daha fazla oldugundan deriye temas eden her su birimi havaya göre çok daha fazla ısı absorbe edebilir. Ayrıca ısının sudaki iletim hızı da havaya oranla çok yükselmektir. Dolasıyla derinin hemen yanındaki ince bir su tabakasının ısıtılması havada olduğu gibi bir “izolasyon tabakasının” oluşmasına yol açmamaktadır. Bu sebepten dolayı akıntısız bir sudaki ısı kaybı hızı hemen hemen hızlı akan bir sudaki kadar yüksektir.Su ile havanın ısı iletilmindeki bu farklılıklardan ötürü mutebil ısılarda suya ısı kaybı hızı aynı ısıdaki havaya kıyasla birkaç misli daha fazladır.

Buna karşılık su ve hava çok soğuk iseler havaya ısı kaybı hemen hemen suyunkine eşit bir duruma gelir zira bu durumda gerek hava gerek su vücudun merkezinden deriye ulaşan bütün ısıyı absorbe edebilecek yetenektedir.

Buharlaşma: Vücut yüzeyindeki su buharlaşırken her gram suya karşılık 0.58 kalorilik ısım kaybı meydana gelir. Deri ve akciğerden “perspiratio insensibilis” yolu ile günde yaklaşık 600 ml su kaybedilmektedir. Bu da devamlı olarak saatte 12-18 kalori kaybı demektır. Maalesef direkt olarak vücut yüzeyi ve akciğerlerden kaybedilen bu insensibilis buharlaşma ısı düzenlenemsi yönünden denetlenmez çünkü vücut ısısı ile ilişkisi olmaksızın deri ve akciğer yüzeylerine diffüze olan suyun buharlaşmasına bağlı bir olaydır. Fakat buharlaşma ile ısı kaybı aşağıda da tartışalacağı gibi terleme hızının kontrolü ile düzenlenebilmektedir.

Yüksek Hava Isılarında Elzem Bir Soğutma Mekanizması Olarak Buharlaşma : Evvelki kısımlarda vücut ısısının çevreninkinden yüksek olduğu hallerden ısısının iletim ve radyasyon yolları ile kaybedildiği fakat çevre ısısının deri yüzeyinden fazla olduğu hallerde vücudun ısı kaybı yerine çevreden iletim ve ışınlanma yolu ile ısı kazandığı tartışılmştır.

Bu gibi koşullarda vücudun ısı kaybedebileceği tek yol buharlaşmadır. Böylece, yüksek çevre ısılarında,  uygun bir buharlaşmayı önleyen her faktör vücut ısısının yükselmesine yol açabilecektir. Böyle bir durum doğuştan ter bezlerinin eksikliği iel doğan insanlardan görülebilmektedir. Bu kişiller normal insanlar gibi soğuğa karşı dayanabilmekle beraber tropikal iklimelerden sıcak çarpmasından ölebilirler,  çünkü buharlaşma ile vücudun soğutma sistemininden mahrum olduklarındna vücut ısıları çevre ısısından yükseğe çıkmaktadır.

Nemli Bir Havanın Buharlaşma İle Isı Kaybına Etkisi: Sıcak nemli yaz günlerinin çok rahatsız edici olduğu herkes tarafındna bilinmektedir ve böyle günlerde normalden fazla vücuttan ter boşandığı da malumdur. Bunun nedeni havanın hemen hemen azami derecede nemle yüklü olmasıdır.Neticede buharlaşma sürati ileri derece azalmış ve hatta durmuştur  ve salgılanan ter sıvı bir şekilde kalmaktadır. Böylece vücut ısısı devamlı terlemeğe ragmen çevre yaklaşır hatta daha da üzerine çıkar.

Konveksiyon Hava Akımlarının Buharlaşmaya Etkisi: Evvelce açıklandığı gibi deri ile temasta olan ince bir hava tabakası genellikle nispeten hareketsiz kalmakla ve konveksiyon akımları yoksa süratli bir değişim göstermemektedir. Hava hareketlerinin olmayışı iletim ile ısı kaybını önlediği gibi etkili bir buharlaşmaya da mani olur yani lokal hava tabakası su buharı ile doymuş bir hale geldiğinden daha fazla bir buharlaşma meydana gelmez.Konveksiyon akımlar bu doymuş hava tabaksının deriden uzaklaştırarak yerine doymamış havanın gelmesini sağlar. Hakikaten buharlaşma ile vücuttan ısı kaybından konveksiyonun rolü iletimin rolünden fazladır zira sıcak günlerden olduğu gibi kişinin özellikle fazla ısı kaybetmesinin gerektiği hallerden vücuttan buharlaşma yolu ile ısı kaybı iletim ısı kaybını aşmaktadır. Bu da sıcak günlerden neden vantilatörlere başvurulduğunda açıklamaktadır.

Giyinmenin Isı Kabına Etkisi: İletim İle Isı Kaybına Etkisi: Giyinme deriye komşu bölgeye kumaşın örgüsü içine havayı hapseder böylece deriye hemen yakın “özeş tabaka” adı verilen havanın kalınlığı artırır ve konveksiyon hava akımlarının şiddetini azaltır. Neticede kondüksiyon yolu ile vücuttan ısı kaybı hızı ileri derecede düşer.

Version:1.0 StartHTML:0000000168 EndHTML:0000027573 StartFragment:0000000591 EndFragment:0000027556

Mutat bir giyim çıplak bir insana kıyasla ısı kaybını yarı yarıya azaltır buna karşılık kutup tipinde bir giyinme çıplak duruma ısı kaybına ileri derecede indirir.

Işınlanma İle Isı Kaybına Etkisi:Deriden elbiseye nakledilen ısının muhtemelen yarısı iletim ile değil ışınlanma ile oluşmaktadır. Zira elbiselerin iç kısmına ince bir altın tabakasının püskürtülmesi elbiselerin izole edici etkisini çok arttırmaktadır. Deriden çıkan ısı elbiseden tekrar yansıtılmakta ve ışınlanma ile elbiseye nakledilen ısı çok azalmaktadır bu yeni teknik sayesinde kutuplarda kullanılacak elbiselerin ağırılığı yarı yarıya azaltılabilmektedir.

Islak Elbiselerden Isı Kaybı: Islak elbiselerin ısı kaybını önleyen etkileri hemen hemen tamamen kaybolmaktadır zira arada izole edici rol oynayan tutsak hava kalmamaktadır bilakis kumaşın aralıkları su ile dolduğundan ve suyun iletkenliği de yüksek olduğundan ısı nakli 20 mislinden fazla artabilmektedir kutuplarda vücudu soğuktan korumada alınacak en önemli tedbirlerden biri ıslak giysilerden sakınmaktadır nitekim geçici olarak da kendini fazla ısıtmaktan kaçınılmalıdır zira giysilerin terle ıslanması sonradan onların izole etkisini ileri derecede azaltır.

Buharlaşma İle Isı Kaybına Etkisi:Neme karşı geçirgen elbiseler (pamuklular gibi fakat plastik giysiler geçirgen değildir) buharlaşma ile hemen hemen normal ısı kaybına müsaade ederler zira terleme esnasında önce elbise nemlenir sonra kumaşın üzerinden buharlaşma meydana gelerek kumaşı soğutur ve soğuk kumaş da deriyi soğutur bu sebepten ötürü tropikal bölgelerde teri geçiren fakat güneşin ışınlanma ısısını geçirmeyen giysiler vücudun radyasyon ısısı toplamasını önledikleri gibi adeta hiç elbise giyilmemiş gibi ısı kaybetmesini de sağlarlar.

TERLEME VE OTONOM SİNİR SİSTEMİ TARAFINDAN DÜZENLENMESİ

Vücut aşırı ısınınca çabucak buharlaşma ile soğuyabilmesini sağlamak için ekzokrin ter bezleri tarafından vücut yüzeyine bol miktarda ter salgılanır. Hipotalamusun ön kısmında de preoptik bölgenin uyarılması terlemeyi stimüle eder. Terlemeye yol açan ve bu bölgeden çıkan impulslar otonom sinir sistemi yolları ile corda spinalise nakledilir ve oradan sempatik liflere vücudun her bölgesindeki deriye yayılırlar.

57.inci Bölümdeki otonom sinir sitemi bahsinden ekzokrin ter bezlerinin kolinerjik sinir lifleri ile sinirlendirilmiş oldukalrı hatırlanmalıdır. Bununla ekzokrin ter bezler çoğunlukla adrenerjik innervasyona sahip olmamakla beraber kanda dolaşan epinefrin veya norepinefrin ile de uyarılabilirler. Ayak ve ellerdeki ter bezlerinin hem adrenerjik hemde kolinerjik sinir liflerine sahip oldukları mutemeldir. Zira sinir siteminin adrenerjik bölümlerini uyaran birçok emosyonel durumların lokal olarak el ve ayaklarda terleme yaptıkları bilinmektedir. Yine adrenerjik aktiviteyi stimüle eden adale faaliyeti esnasında el ve ayakların lokal terlemesi saptanır.

Bu son durumda el ayakların terlemesi sayesinde düz yüzeylerde cildin kayması sağlanır ve derinin kalın kornifiye tabakalarının kuruması önlenmiş olur.

Terleme Hızı: Soğuk havada terleme hızı esasta sıfırdır fakat çok sıcak havalarda aklimatize olmamış şahıslarda saatte 1.5 litre terleme hızı sıcağa maksimal aklimatizasyon gösteren kişilerde saatte 4 litreye kadar yükselebilir böylece maksimal terleme esnasında bir şahıs saatte 4 kilo kaybedebilir.

Ter Sekresyonunun Mekanizması: Ter bezleri tübüler yapıda olup 2 kısımdan oluşmaktadır.

1)Derin ve kıvrımlı bölüm ter salgılayan bölümdür, ve

2)Derinin dermis tabakasını aşan kanal bölümü.

Diğer birçok bezlerde de olduğu gibi ter bezlerinin sekretuvar bölümü “Prekürsör sekresyon (ön salgı) ” adı verilen bir sıvı salgılarlar bundan sonra kanaldan geçerken bu sıvının bazı maddeleri reabsorbe olmaktadır.

Prekürsör sekresyon ter bezinin kıvrımlı bölümündeki epitel hücrelerinin aktif bir salgı ürünüdür bez hücrelerinin üzerinde veya yakınında sonlana kolinerjik sempatik sinir lifleri sekresyonu sağlarlar.

Terle bol miktarda sodyum klorür kaybedildiğinden salgılama olayı esnasında ter bezlerinin sodyum ve klorü nasıl kullandıklarını bilmek önem taşır. Ter salgılama hızı çok düşük olduğundan terdeki sodyum ve klor konsantrasyonları oldukça düşüktür. Çünkü prekürsör sekresyon vücut yüzeyine erişinceye kadar bu iyonlar reabsorbe olmaktadırlar konsantrasyonları bazen 5 mEq/It.ye kadar düşebilmektedir. Diğer taraftan ter sekresyonu hızı gittikçe süratlendiğinde sodyum klörür reabsorbsiyonu paralel bir şekilde artmadığından terdeki sodyum konsantrasyonu hemen hemen plazma düzeyine yükselebilir.

Terle makul miktarda kaybedilen diğer maddeler arasında üre,laktik asit ve potasyum iyonları sayılabilir. Ter sekresyonunun düşük hızlarında bütün bu maddelerin konsantrasyonları çok düşük olabilir fakat yüksek sekresyon hızlarında üre konsantrasyonu plazmadakinin iki misli laktik asit dört misli ve potasyum 1.2 misli civarındadır.

Terle Sodyum Kaybı Üzerine Aldosteronun Etkisi: Haftalarca sıcak bir iklime maruz kalan bir kişi gittikçe daha bol terlemeye başlar ilk önceleri azami terleme hızı saatte 1.5 litre iken 10 gün sonra bu değerin iki misline ve 6 hafta içine Şekil 72-5 te gösterildiği gibi 21/2 misline çıkar terleme mekanizmasının gittikçe artan bu etkinliği bizzat ter guddelerinin ter salgılama yeteneğinin direkt artışı ile ilgilidir gittikçe artan ter sekresyonu ile birlikte ekseriyetle terde sodyum klorür konsantrasyonun düştüğü saptanır böylece vücuttan tuz muhafazı gittikçe daha iyileşir Tuz muhafazasının bu adaptasyonu muhtemelen aldosteron sekresyonunun artışına bağlıdır bunun yanında kısmen vücut sıvılarda sodyum klorür konsantrasyonunun azalması ve kısmen de ter bezlerindeki lokal değişikliklerin de rol oynaması mümkündür.

Aşırı terleme ekstrasellüler sıvıların elektrolitlerini sodyum ve klorür yönünden tüketilebilir bu yüzden tropikal iklimlerde genellikle diyete ilave olarak sodyum klorür verilmektedir aşırı terleyen bir şahıs aklimatize oluncaya kadar günde 15-20 gr. kadar tuz kaybedebilir diğer taraftan 4-6 haftalık bir aklimatizasyondan sonra sodyum klorür kaybı günde 3-5 gr gibi düşük değerlere iner bu değişiklik hiç olmazsa vücut tuz depolarının azalmasına cevap olarak artmış aldosteron sekresyonuna bağlıdır.

Buharlaşma Yolu İle Isı Kaybı Aracı Olarak Soluma: Aşağı tür hayvanların bir çoğunda ter bezleri yoktur fakat bu eksikliği telafi ile bol miktarda ısı kaybederler soluma esnasında her nefes alış verişte ancak küçük ancak hacimlerde hava akciğerden içeri ve dışarı hareket ettiğinden bilhassa ölü mesafe havası alveollere girmektedir böylece alveollerde aşırı bir ventilasyon olmadan süratli soluma yüzünden dil ağız ve trakea yüzeylerinde muazzam miktarda hava hareket ettirilmiş olur bu solunum yüzeylerinden ve özellikle dik yüzeyinde tükürüğün buharlaşması ısı düzenlenmesinden önemli bir rol oynayan mekanizmasıdır.

Bulbustaki özel bir sinir merkezi solumayı denetlenmektedir bu merkez normal solunum ritmini değiştirerek soluma mekanizması için gerekli yüzeysel ve süratli solumunu sağlar.

VÜCUDUN İZOLASYON (TERCİD) SİSTEMİ

Deri deri altı dokuları özellikle deri altı dokularındaki yağ vücudun ısı izolatöredirler. Yağ diğer dokulara kıyasla ısıyı 3 misli daha az naklettiğinde bilhassa önemlidir sıcak iç organlardan deriye doğru kan akımı almadığından erkek vücudunun izolasyon yeteneği normal bir giyimin sağlandığının dörtte üçüne eşittir kadınlarda vücudun izolasyon yeteneği daha da iyidir izolasyon derecesi şüphesiz bir insanda diğerine değişmekte ve bu farklılık bilhassa yağ dokusunu miktarına bağlı bulunmaktadır.

Vücut ısının bir kısmı vücudun derin bölgelerinde oluştuğundan deri altının izolasyon özelliği iç ısıyı normal tutmada önemli bir etkendir fakat bu durum derinin çevre ısısına yaklaşmasına da yol açmaktadır.

Deriye Kan akımı ve Vücudun İç Kısımlarından Isı Nakli:Kan damarları deri altı izolatör dokulara girer ve derinin papilla altı bölgesine bol bir şekilde yayılırlar. Nitekim hemen derinin kan akımı ile beslenen devamlı bir venöz plekus mevcuttur .Havaya en çok maruz kalan vücut bölgelernde eller-ayaklar ve kulaklar arteryollarinde venlere direkt arterio -venöz anastomozlara sağlanır bu venöz pleksustaki kan akımı hızı muazzam değişiklikler gösterebilir yüksek bir kan akımı vücudun iç bölgesindeki ısıyı büyük bir verimlilikle deriye ulaştırır. Buna karşılık kan akımı hızının azalması vücudun iç bölgelerindeki ısının naklindeki verimliliği azaltır.

Bu sebepten derinin etkin bir radyatör sistemi olduğu aşikardır ve deriye kan akımı vücudun iç kısmından cilde ısı naklini oluşturan mekanizmayı teşkil etmektedir iç bölgelerden deriye kan akımı azalınca vücutta meydana gelen ısının yegane kayıp yolu deri ve deri altı dokularından diffüzyon mekanizması iledir soğuk havalar müstesna bu şekil bir ısı kaybı gerekli ısı kaybını sağlayabilmekten uzak çok zayıf ısı kaybı yoludur.

Deriye Isı Naklinin Denetimi: Deriye kanla ısı nakli venöz pleksüslere kan sağlayan arteriyoller ve arterio-venöz anastomozların vasokonstriksiyon derecesi ile kontrol edilir ve bu vasokonstriksiyon da hemen tamamıyla sempatik sinir sistem aracılığı ile denetilir. Mutad olarak sempatik sinir tonusu faaldir ve deriye giden arteriyollerin sürekli bir vasokonstriksiyonunu sağlamaktadır arka hipotalamuski sempatik sinir merkezlerinin stimülasyonunda kan damarları daha da büzüşerek deriye kan akımının hemen merkezlerinin durdururlar fakat arka hipotalamusun bu merkezleri inhibe olunca periferiye daha az sayıda impuls nakledildiğinden kan damarları genişler.

VÜCUT ISISININ DÜZENLENMESİ

Şekil 72-6 da çıplak bir vücudun birkaç saat 30-170 F derecelik (-1 ile 76.6oC) kuru havaya maruz kalmasıyla vücut ısısında meydana gelen değişiklikleri göstermektedir şüphesiz bir eğrinin boyutları hava cereyanına havadaki nem miktarına ve hatta çevrede bulunanlarla değişecektir bununla beraber genellikle kuru havada 60o-130o F derece (15.5-54.4oC) arasında çıplak insan vücudu iç ıssını süresiz bir şekilde normal hudutlarda tutunabilir.

Vücudun ısısı hemen tamamıyla sinirsel retrokontrol(feef back) mekanizmalarla düzenlenir ve bütün bunlar da hipotalamusa yerleşmiş bir ısı düzenlenme merkezi tarafından idare edilir.

Bununla beraber bu retokontrol mekanizmaların işleyebilmesi için vücut ısısının ne zaman çok sıcak veya ne zaman çok soğuk olduğunu saptayacak ısı detektörlerinin mevcudiyeti de gerklidir. Bu reseptörlerden şunlardır.

Isı Reseptörleri: Vücut ısısını denetleyen muhtemelen en önemli ısı reseptörleri hipotalamusun preoptik bölgesinde bulunan ısıya hassa birçok özel nöronlardır bu nöronlar ısı artınca impuls debisini arttırmakta ve ısı azalınca impuls azalmaktadır vücut ısısı 10oC arttığında impuls deşarj hızı bazen 10 misli yükselmektedir.

Preoptik bölgedeki bu ısıya hassas nöronlara ek olarak diğer ısıya hassas reseptörler de şunlardır:

1) Hipotalamusun değişik kısımlarında septumda ve mezensefalonun substantia reticularisinde bulunan bazı soğuğa hassas nöronlar soğuğa maruz kalınca impuls deşarj hızlarını arttırırlar(fakat bunların sayısı azdır ve vücut ısısının düzenlenmesinde herhangi bir yol oynadıkları şüphelidir)

2)Deri ısı reseptörleri .Bunlar soğuk ve sıcağa hassas olmak üzere iki tiptir ileride tartşılacağı gibi vücut ısısını düzenleme amacı ile sinirsel impulsları corda spinalise ve oradan hipotalamusa naklederler ve

3)Corda Spinalis karın ve muhtemelen vücudun diğer iç yapılarında bulunan ısı reseptörleri de ısı düzenlenmesi için merkezi sinir merkezi sinir sistemine sinyaller gönderirler.

AŞIRI VÜCUT  ISISININ  TERMOSTATİK DETEKSİYONU (Aşırı ısı) HİPOTALAMUSUN PREOPTİK BMLGESİNİN ROLÜ

Son senelerde beynin çok küçük bölgelerinin ısıtılması veya soğutulmasını sağlayan termod adı verilen aletlerle deneyler yapılmıştır. Termod ya elektrikle ısıtılan veyahut içinden sıcak veya soğuk su geçirilerek vücut ısısı değiştirilen bir cihazdır. Beyinde termodun ısıtılması ile vücut ısısı kontrolü üzerine en şiddetli etki özellikle hipotalamusun preoptik bölgesinde görülmekte fakat bir kısma komşu ön hipotalamus bölgesinde etki çok azalmaktadır. Bu bölgelerde birçok ısıya hassas nöronlar yerleşmiştir ve bunların deşarj hızı ısıtıldıklarında oldukça artmaktadır. Vücudun ısı kontrol unda bu nöronların kesin bir rol oynadıklarına inanılmaktadır.

Hipotalamusun preoptik bölgesi ön hipotalamusun komşu bölümleri ısıtıldığın vakit derhal bütün vücutta ısı kaybını artt%